İnsanlar mutlu anlarını, törenlerini, özel günlerini yakınları ile beraber kutlarlar. Tebrik için ziyarete gider, yardım gerekirse birbirlerine yardım ederler. Düğün ve cenazelerde olduğu gibi yeni doğum yapmış kadınların ziyaretine giderek hem onları kutlamak hem de bebeği görmek her kültürde olan geleneksel bir davranıştır. Böylesi ziyaretlerde sevgi dolu davranışların yanında dilden dile dolaşan şu cümleleri hepiniz duymuşsunuzdur. “Ne kadar da ablasına benziyor”, “Hık demiş, babasının burnundan düşmüş”, “Aynı annesi…..”. Aynaya baktığınızda ya da bir video çekiminde kendinizi izlediğinizde, bazı özelliklerinizin annenize, bazı özelliklerinizin babanıza benzediğini görürsünüz.
Hatta davranışlarınızda ve mimiklerinizde dahi bu benzerlikleri fark edebilirsiniz. Kaşınızın şekli, alın açıklığınız, kulak memenizin yapışık ya da ayrık oluşu, saçınızın kıvırcık ya da düz oluşu ailenizdeki bireylerinki ile ne kadar benzerlik içerir.
Bu benzerliklerin nedeni nedir? Kalıtım ya da soya çekim diye bir kavram varsa bunun kuralları neler olabilir? Bilim insanları ilk çağlardan beri bu konuyla ilgili farklı fikirler öne sürmüşlerdir. Kalıtım olayını açıklamak için 1800’lü yıllarda karışım hipotezi adı verilen kalıtım tarzı, yaygın olarak kabul görmüştür. Bu fikre göre anne ve babadan gelen kalıtsal maddeler birbirine karışmakta, siyah ve beyazın karışıp gri rengi olması gibi orta değerde bir özellik oluşturmaktaydı. Ancak bu hipotez doğru olsaydı, bir ana babanın bütün yavrularının tüm özellikleri ebeveynlerinin özelliklerinin ortalamasına sahip olacaktı ve bütün yavrular aynı özelliklere sahip olmalıydı. Oysa, yavrulardaki özellikler incelendiğinde durumun böyle olmadığı, sergiledikleri özellikler bakımından kendi aralarında önemli ölçüde farklılıkların olduğu görülmektedir. Ayrıca bu hipotez, bazı özelliklerin yeni nesillerde tekrar ortaya çıkması gibi olayları açıklamada yetersiz kalmaktadır. Bu görüşün yerine başka bir öneri olarak sunulan “bireysel faktör hipotezi” ise, günümüzde “gen” diye bilinen kalıtım birimlerinin değişime uğramadan ayrı ayrı aktarıldığını savunmaktadır. Matematik ve biyoloji öğrenimi görmüş bir rahip olan Gregor Mendel bezelyelerle 1857’de yapmış olduğu kalıtım çalışmalarıyla, modern genetiğin temelini atmıştır.
Mendel, öncelikle arıların ıslahı ile ilgili bir çalışma yapmıştır. Daha verimli ve sakin huylu bir arı ırkı ortaya çıkarabilmek için çaprazlamalar yapmış, ancak istediği sonucu elde edememiştir. Daha sonra, bezelyeler ile çalışmaya başlamış ve sadece iki farklı şekli olan karakterlerin kalıtımını izlemeyi tercih etmiştir. Mendel, bezelyelerle yapmış olduğu çaprazlamalardan elde ettiği bireyleri sayarak, bunları fenotiplerine göre gruplandırmış ve bezelyelerdeki baskın ve çekinik fenotipe sahip olan bireylerin sayısal oranlarını belirlemiştir. Mendel, özelliklerin kalıtımdan sorumlu birimlerine faktör adını vermiştir. Bu kalıtım faktörlerinin, yani genlerin, kromozomlar üzerinde yer aldığı ve onlarla birlikte kalıtıldığı düşüncesini 1902 yılında Walter S. Sutton (Valter S. Satin) ve Theodor Boveri (Teodor Boveri) ortaya koymuştur.
Kalıtımın Kromozom Teorisi olarak bilinen bu teori, genlerin özgün kromozomlar üzerinde aktarıldığına doğrudan kanıtlar sağlayan Morgan (Morgın) ve Bridges’in (Brigs) çalışmalarıyla desteklenmiştir. Gen terimi, ilk kez Wilhelm Johannsen (Valhaym Cansın) tarafından 1909 yılında kullanılmıştır. James Watson (Ceymis Vatson) ve Francis Crick (Fransis Krik) tarafından 1953’te DNA’nın yapısının aydınlatılması, gözleri DNA üzerine çevirmiştir. 2000’li yıllarda, insan genom projesi sayesinde insan kromozomları üzerinde yer alan 25.000 civarındaki genin yeri ve her bir genin DNA’sının nükelotit dizisi ortaya çıkarılmıştır.
Gregor Mendel, rahiplik yaptığı manastırın bahçesinde12 bezelyeler ile yaptığı çalışmalarını yıl kadar sürdürmüştür Mendel’in bezelyeleri seçme nedenlerinden birincisi, çok çeşit içermesiydi. Örneğin bezelyelerin bir çeşidi; buruşuk tohumluyken başka bir çeşidi yuvarlak tohumludur; ve bir çeşidi mor renkli çiçeklere sahipken diğer çeşidi beyaz çiçeklere sahiptir. Bireyler arasında çeşitlilik gösteren kalıtılabilir özelliklere karakter; karakterin her bir farklı tipine özellik adı verilir. Örneğin çiçek rengi bir karakterdir; ancak çiçeğin beyaz, kırmızı ya da mor renkte olması bir özelliktir Mendel, bezelyelerle çalışırken seçtiği her bir karakterin iki zıt özelliğini incelemiştir.
Bezelyelerin çiçekleri kendi kendini dölleyebilme özelliğine sahip olması çaprazlamaların yapılmasında bazı kolaylıklar sağlamıştır. Mendel çalışırken, istediği özelliklerden birine sahip bir çiçeğin erkek organlarını kesmiş ve kendi kendisini döllemesini engellemiştir.
Mendel bezelyelerde yedi farklı karakter üzerinde çalışmış, bu karakterlerin birbirine zıt iki özelliğini göz önüne alarak çaprazlama yapmıştır. Birbirine zıt özelliğe sahip iki arı döl (Parental=P) çaprazlandığında, ortaya çıkan birinci kuşak (F1) dölünün bireylerinin hepsinin ebeveynlerden birine benzediğini görmüştür. Ancak elde edilen F1 dölü, kendi arasında çaprazlandığında elde edilen ikinci kuşak (F2) dölünün bireyleri içinde diğer ataya benzeyen bireylerin de ortaya çıktığını görmüştür.
Mendel, F2 dölünde ortaya çıkan diğer ataya ait özelliğe çekinik (resesif), F1 dölünde ortaya çıkan özelliğe baskın (dominant) özellik adını vermiştir. Bir karaktere ait baskın ve çekinik özelliklerin kalıtımından sorumlu faktör, iki harf ile sembolize edilir. Mendel’in faktör olarak ifade ettiği, kalıtsal bilgiyi taşıyan birimlere günümüzde gen adı verilmektedir. Bir genin ayırt edilebilir fenotipik özellikler meydana getirebilen alternatif çeşitlerine alel denir.
Yorumlar
Yorum Gönder